Halasının sandığından hazine çıktı
İzmir'de yaşayan iş insanı ve iletişimci Haşmet Hun Bozkır, halasının sandığından, kahraman dedelerine ve akrabalarına ait gazi ve şehit madalyalarının gün yüzüne çıkmasıyla büyük gurur yaşadı.
İzmir’de yaşayan iş insanı ve iletişimci Haşmet Hun Bozkır, halasının sandığından, kahraman dedelerine ve akrabalarına ait gazi ve şehit madalyalarının gün yüzüne çıkmasıyla büyük gurur yaşadı.
Bozkır Ailesi’nin tek erkek çocuğu Ahmet Bozkır’ın en büyük erkek çocuğu olan iş insanı ve iletişimci Haşmet Hun Bozkır, halasının sandığından, kahraman dedelerine ve akrabalarına ait gazi ve şehit madalyalarının gün yüzüne çıkmasıyla büyük gurur yaşadı. Büyük dedesi Süleyman Bozkır’ın Kafkas Savaşları gazisi, büyük dedesi Süleyman Pala’nın Çanakkale Savaşı gazisi, büyük dayısı Ahmet Pala’nın Çanakkale Savaşı şehidi, dedesi Haşmet Bozkır’ın İstiklal Savaşı gazisi, eniştesi Mehmet Severoğlu’nun Kore Savaşı gazisi ve kuzeni Mehmet Açar’ın Kıbrıs Savaşı gazisi olduğu Haşmet Hun Bozkır, atalarının ve akrabalarının gurur veren hikayelerini anlattı.
"Dedemin savaş hikayeleriyle büyüdüm"
"Sadece Haşmet dedem, Mehmet eniştem ve Mehmet ağabeyimi tanıma fırsatı buldum. Onların kahramanlık öykülerinin yanında insan hikayelerini de dinleme ve yaşama fırsatını buldum" diyen Hun, "Haşmet dedemin, kendi babasıyla ilgili, ’Bir cepheden bir ben gelirdim, bir cepheye babam giderdi’ dediğini hatırlıyorum. Çocukken bu hikayelerin değerini anlayamasam da, bugün ülkemizin bayrağı özgürce dalgalanıyorsa, biz bu ülkede onurumuzla, şerefimizle hayatımızı sürdürüyorsak, bundaki en büyük pay şehit ve gazilerimizin olduğunu anlıyorum. O yüzden ne yaparsak yapalım göğüslerini vatanları için milletleri için bayrakları için ezanları için siper etmiş atalarımıza olan minnet borcumuzu tam manasıyla ödeyemeyiz. Gazilerimiz ve şehitlerimiz, cesaretleri ve fedakarlıklarıyla bizlere örnek teşkil eden kahramanlardır" ifadelerine yer verdi.
"Dünya tarihine yön vermiş bir ırkız"
Altay-Tanrı dağları, Güney Sibirya ve Hazar’ın doğusuna kadar uzanan bölgede gelişen Orta Asya Türk kültürünün Milattan Önce 4 bin yılına kadar uzandığına dikkat çeken Hun, "Kurganlarda, anıtlarda yaşayan, motiflerle, damgalarla kayalara kazınmış izlerimiz bu yiğitlik, cesaret ve adalet dolu gerçeği taçlandırıyor. Atalarımızın, kervansaraylarda, medreselerde, darüşşifalarda, rasathanelerde, külliyelerde ve medreselerde ürettiği özgün bilgiler insanlık tarihi boyunca bilime, sanata ve düşünce dünyasına hizmet etmiş, insanlığın ortak mirasına damgasını vurmuş. Binlerce yıl içinde 3 kıtaya yayılan olağanüstü yolculuğumuz bugün bizlere benzersiz bir tarihe ve hikayeye sahip olma fırsatı veriyor" dedi.
"Yol göstericimiz Ata’mızdır"
Haşmet dedemiz, Süleyman dedemiz ve Ahmet dayımız, Mustafa Kemal Atatürk’le omuz omuza savaşmış insanlar diye konuşan Hun, "Büyük dayımız Ahmet Pala, Çanakkale’de şehit olmuş. Mustafa Kemal Atatürk, benim için her şeyden öte, olağanüstü bir kişiliğe sahip, eşsiz bir insanoğludur. Sadece Türklerin değil, tüm insanlığın ortak değeridir. Vatan sevgisinin, her tür zorluğun üstesinden gelebilme yeteneğinin, dehanın, inancın ve asaletin vücut bulmuş halidir. Mustafa Kemal Atatürk, kendi hayatını bir esere dönüştürebilmiş nadir insanlardan biridir. Hayatı savaş alanlarında geçmesine rağmen, ’ Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir’ , ’ Yurtta barış, dünyada barış’ diyen tek komutandır. Bu yüzden kendisi benim ve benim gibi milyonlarca Türk çocuğunun ışığı, yol göstericisi ve gururla söyleyebilirim ki ’Ata’sıdır" diye konuştu.
"Tam bağımsızlık, değerlerimizi sahiplenmekten geçiyor"
İşim dolayısıyla, yurtdışını çok gezdiğini belirten Hun, "Osmanlı döneminde başladığımız batılılaşma serüvenimizde, başlangıçta kültürümüzü ve manevi değerlerimizi koruyarak, sadece onların bilim ve teknolojisine talip olduğumuz hedefimizden çok uzağız. Vatan sevgisi, devlete ve millete bağlılık, milli hâkimiyet, özgürlük, aile, insana saygı, iyiyi ve doğruyu yüceltme gibi üstün değerlerin şekillendirdiği ve söz konusu unsurların her Türk için kutsal bir bütün olarak görüldüğü günlere geri dönmeliyiz. Bu kopukluğu düzeltebilmek için, her şeyden önce mirasımıza yeniden sahip çıkmalıyız. Kadim Türk tarihi boyunca, bizi biz yapan ve diğer milletlerden ayıran değerlerimizi yeniden kendimize pusula yapmalıyız" açıklamasında bulundu.
Kültürel kodlarımızı korumalıyız
Diğer ırkları ya da kültürleri eksik ya da zayıf olduğumuz alanlarda negatif duygularla, hamasi sloganlarla aşağılamayı doğru bulmadığını belirten Hun, sözlerine şu şekilde devam etti: "Kıskançlık yerine imrenmeyi koymamız gerektiğini, eğer bizden üstün özellikleri varsa, pozitif duygularla hedeflerimizi yükseltmemiz gerektiğini, kendimizi karşı tarafının seviyesine, hatta o çıtanın da üstüne çıkarmak için gayret göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun yolu da batıya hayranlık değil. Sonuçta onların bugün kullandıkları birçok fikir Anadolu’dan ve doğudan gitti. Türkler olarak bizim, bilimde, sanatta, ticarette, kültürde ya da gündelik yaşamımızda her zaman bireysel olarak kendimizin en iyi versiyonunu oluşturmamızın, toplumsal olarak da bizi yücelteceğine inanıyorum. Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının başlattığı medeniyet projesini, ancak tarihi kimliğimizi yeniden oluşturarak, kültürel kodlarımıza geri dönerek tamamlayabiliriz"
Gözüm gibi bakacağım
Madalyalara gözü gibi bakacağını söyleyen Hun, "Bu hazinelere ne zaman baksam, Türkiye’nin geçmişine doğru bir yolculuk yapıyorum. Bir araziyi çevirip, buraya ’vatan’ dediğinizde, oranın kendiliğinden bir vatan haline gelmediğini anlıyorum. O yüzden madalyaları, ıslak imzalı beratları, terhis belgelerini, nüfus cüzdanlarını, pasaportları, askeri kimlikleri, savaş notlarının bulunduğu not defterlerini evimin en güzel köşesinde sergileyecek ve gereken manevi değeri vereceğim. Kurtuluş mücadelesi verenlerin bir evladı olarak, atalarımdan kalan kutsal emanetlere gözüm gibi bakacağım. Allah’ın izniyle, bu gururu nesiller boyu taşıyacağız" sözlerine yer verdi.