Kasapoğlu, NATO Liderler Zirvesi ve Türkiye'nin öncelliklerini anlattı
Önceki dönem Gençlik ve Spor Bakanı ve AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Muharrem Kasapoğlu, 'NATO Meclis Başkanları Zirvesi ve Liderler Zirvesi'nin genel görünümü, küresel güvenlik mimarisinin sorunları, Türkiye-ABD ilişkileri, Ukrayna'da devam eden savaş, terörle mücadele ve Gazze'de devam eden insanlık katliamı gibi konuları kaleme aldı.
Önceki dönem Gençlik ve Spor Bakanı ve AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Muharrem Kasapoğlu, ’NATO Meclis Başkanları Zirvesi ve Liderler Zirvesi’nin genel görünümü, küresel güvenlik mimarisinin sorunları, Türkiye-ABD ilişkileri, Ukrayna’da devam eden savaş, terörle mücadele ve Gazze’de devam eden insanlık katliamı gibi konuları kaleme aldı.
AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Muharrem Kasapoğlu, ‘75th NATO Leaders’ Summit and Türkiye’s priorities’ (75. NATO Liderler Zirvesi ve Türkiye’nin Öncelikleri) isimli makalesi İngilizce yayın yapan Hürriyet Daily News’te yayınlandı. Kasapoğlu, 10-11 Temmuz tarihlerinde Washington’da gerçekleştirilen NATO Liderler Zirvesi ile ilgili şunları yazdı: “75. NATO Liderler Zirvesi, 10-11 Temmuz tarihlerinde Vaşington’da gerçekleştirildi. Son iki senedir zirvenin hemen öncesinde NATO’nun Parlamenter boyutunu da temsil eden NATO Parlamenter Asamblesi (NATO PA) öncülüğünde NATO Meclis Başkanları Zirvesi de düzenleniyor. NATO Meclis Başkanları Zirvesi, liderler ve milletvekilleri aracılığıyla istişare ve fikir alışverişleri yapılmasına imkan sağlıyor. Bu yılki NATO Meclis Başkanları Zirvesi’nde en önemli konu, Ukrayna’da devam eden savaştı. Ukrayna’ya kesintisiz, uzun vadeli destek sağlanması ve daha adil bir külfet paylaşımı için mali taahhütlerin oluşturulması vurgulandı. Özellikle ABD, İngiltere, Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri bu konulara odaklandı. NATO’nun caydırıcılık ve savunma kabiliyetlerinin artırılması ve mali yük paylaşımı da zirvenin öncelikli konularındandı. 2014 yılından bu yana, NATO ülkelerinin GSYİH’lerinin yüzde 2’sinin savunma harcamalarına ayrılması hedefi gündemdeydi ve bu hedef, Ukrayna’daki savaşın ardından daha da önem kazandı. Üye ülkelerin savunma harcamalarını artırdığı görülüyor. Ülkemizin de 2024 yılında yüzde 2,09’luk bir savunma harcamasına ulaşacağı öngörülüyor.”
"Bir çok alanda büyük felaketlerle karşı karşıyayız"
Dünyadaki güvenlik sorunlarına değinen Kasapoğlu, “Küresel güvenlik mimarisi, Ukrayna’daki savaş, İsrail’in Gazze’deki insanlık dramı ve terörizm gibi asimetrik tehditlerle sarsılmaya devam ediyor. Üçüncü yılında olan Ukrayna’daki savaşın ana dinamikleri ve stratejik çıkmazları gözler önünde. Ukrayna ve Gazze’deki savaşların yanı sıra Suriye ve Sudan’daki çatışmalar, Yemen ve Kızıldeniz’deki gelişmeler küresel istikrar açısından endişe verici. İklim krizlerinden çevre sorunlarına, düzensiz göçten iç çatışmalara ve uluslararası hukukun hiçe sayıldığı insanlık dışı uygulamalara kadar birçok alanda büyük felaketlerle karşı karşıyayız. Mevcut uluslararası düzen, bu küresel sorunlara çözüm olamazken, dünya daha da parçalanmış ve çok kutuplu bir yapıya doğru ilerliyor. Terörizm tehdidi, birçok ülkenin barış ve huzur içinde yaşamasını engelliyor. Türkiye, yaklaşık 40 yıldır PKK terör örgütü ile mücadele içerisinde ve bu mücadele bugün de PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı sürüyor” ifadelerini kullandı.
"F-16 tedarik süreci de olumlu bir şekilde sürüyor"
Makalesinde Türkiye-ABD ilişkilerini ele alan Kasapoğlu, “Küresel güvenlik mimarisinin merkezindeki konular, Türkiye-ABD ilişkilerinin de merceğinde yer alıyor. Türkiye-ABD Dostluk Grubu Başkanı olarak, 5 Kasım 2024 tarihinde gerçekleştirilecek ABD Başkanlık seçimlerinde kim başkan olursa olsun, Türkiye-ABD ilişkilerinin daha pozitif bir ivme kazanması gerektiğine inanıyorum. İkili ilişkilerde daha güçlü bir olumlu bakış açısına sahibiz ve Türkiye ile ABD arasındaki üst düzey diyaloğun devam ettiğini görmekten memnuniyet duyuyoruz. Hem bölgemizde barışın sağlanması hem de Ukrayna, Gazze, Sudan ve diğer çatışmaların durdurulması noktasında birlikte hareket ettiğimizde ciddi bir etki meydana getireceğimize inanıyoruz. ABD, savunma sanayii alanında birinci ticaret ortağımız olmaya devam ediyor. Savunma ve havacılık ihracatımız, 2020 yılında 784 milyon dolar iken, 2021 yılında 1,12 milyar dolara yükseldi. Bu rakam, 2022 yılında 927 milyon dolar olarak kaydedildi. Öte yandan, ABD’den savunma ve havacılık ithalatımız, 2020 yılında 2,2 milyar dolar iken, tek taraflı yaptırımların etkisiyle 2021 yılında 1,3 milyar dolara, 2022 yılında ise 1,08 milyar dolara geriledi. Tüm sektörleri düşündüğümüzde, ABD, 2023 yılında en fazla ihracat yaptığımız ikinci, en fazla ithalat yaptığımız beşinci ülke oldu. İkili ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması yönünde ortak hedefimiz mevcut. Milli Savunma Bakanlığımızın F-16 tedarik süreci de olumlu bir şekilde sürüyor. Türkiye’deki ortak üretimin artırılması yönündeki müzakereler devam ediyor. F-16 tedarik sürecimizi, ABD Kongresi’nin Türkiye’ye yönelik silah ambargosunun kaldırılması yönünde önemli bir adım olarak görüyoruz. Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasının müttefik dayanışmasına aykırı olduğunu düşünüyoruz. Bugün Türkiye olarak, KAAN isimli 5. nesil savaş uçağını kendimiz üretiyoruz ve 2028 yılından itibaren Hava Kuvvetlerimize teslim etmeyi planlıyoruz; ancak Türkiye’nin F-35 programının dışında tutulmasının ortaklık ruhuna aykırı olduğunu yineliyoruz” şeklinde kaleme aldı.
"NATO’yu asla işlevini yitirmiş bir örgüt olarak görmüyoruz"
Türkiye’nin NATO’daki rolü ve ittifakın güçlendirilmesi konularına da değinen Kasapoğlu, “NATO’nun daha da güçlendirilmesi, ABD ile üzerinde yoğun bir şekilde çalışmamız gereken ortak bir hedef olarak öne çıkıyor. NATO’yu asla işlevini yitirmiş bir örgüt olarak görmüyoruz. Tam tersine NATO, hem ABD hem de Türkiye için transatlantik güvenliğinin sağlanmasında odak noktası ve ana güvenlik sağlayıcısı konumunda olmaya devam ediyor. Vaşington Zirvesi, müttefikler arasındaki dayanışmayı güçlendirme fırsatı sundu. Özellikle müttefikler arasındaki savunma ticaretine yönelik tüm kısıtlamaların kaldırılmasının takipçisi olacağız. Bu tür kısıtlamaların devam etmesi, liderler düzeyinde alınan diğer kararlarla çelişmektedir. AB’nin savunma sanayii yeteneklerini geliştirmeye yönelik yeni stratejilerin NATO’nun çabalarının yerini almaması gerekir. Müttefiklerin ortak savunma hedeflerinin belirlenmesi NATO’nun temel sorumluluklarından biridir ve öyle de kalmalıdır. NATO içerisinde iki kanatlı ve ayrı şekilde ilerleyen savunma planlama süreçlerine sahip olunması büyük bir hata ve kaynak israfı olacaktır. Transatlantik savunma sanayii, ABD, Türkiye, Birleşik Krallık, Kanada ve Norveç gibi AB üyesi olmayan müttefikler olmadan görece küçük bir değere sahiptir. AB üyesi müttefikler NATO’nun savunma harcamalarının yaklaşık yüzde 20’sini temsil ederken, NATO’nun savunma harcamalarının yüzde 80’ini AB üyesi olmayan NATO müttefikleri sağlamaktadır. Zirvede; Türkiye’nin, NATO’nun tek güvenlik şemsiyesi olduğu yönündeki bakışını destekler nitelikte bazı ülkelerin kendi aralarında veya NATO dışında geliştirdikleri müşterek projelerin NATO’nun savunma planlama sürecine uygun yapılmaları kararlaştırıldı. Bu karar bizim için önemli bir kazanımdır” diye yazdı.
Kasapoğlu, Ukrayna-Rusya savaşı konusunu makalesinde şu şekilde paylaştı: “Dünya gündemini meşgul eden bir diğer önemli konu olan Rusya ile Ukrayna arasında devam eden ve üçüncü yılına giren savaş, transatlantik bölgesinin güvenliğini pek çok boyutuyla derinden etkilemeye devam etmektedir. Ukrayna’da uzun vadeli bir savaşın ortaya çıkardığı bölgesel ve küresel güvenlik risklerine dikkat etmemiz gerekmektedir. Bu savaşın devam ettiği takdirde, iki ülke arasındaki bir savaştan çıkarak daha geniş bir coğrafyaya yayılma ve Batı ile Rusya arasındaki bir savaşa dönüşme riski bulunmaktadır. Bu nedenle zirvenin en önemli konusu bu savaştı. Liderler ve meclis başkanları, Ukrayna’daki savaşı ele aldılar. Bazı ülkelerin gündeminde sadece Ukrayna vardı. Müttefikler, gelecek yıl boyunca Ukrayna’ya 40 milyar dolardan fazla askeri yardım sağlayacaklarını onaylarken, NATO’nun Ukrayna’ya sağlanan doğrudan nakdi olmayan katkıları da bu yardımlar içinde tanıması Türkiye için önemli bir sonuç oldu. Türkiye, zorlu bir coğrafyada yer almasına rağmen, çevresindeki istikrarsızlıklara ve Orta Doğu’daki krize rağmen Ukrayna’ya stratejik destek sağlamaya devam ediyor. Bu durumu tüm muhataplarımıza açık bir şekilde ifade etme fırsatı bulduk. Türkiye, Kırım’ın ilhakı dahil olmak üzere, Rusya’nın Ukrayna topraklarını ilhakını hiçbir zaman tanımamıştır. Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine desteğimiz tam anlamıyla devam etmektedir. Bilhassa, Ukrayna ile güçlü bir savunma sanayi iş birliğimiz bulunmaktadır. Özellikle savaşın ilk dönemlerinde bu iş birliğimizin meyvesini verdik ve Bayraktar TB2 SİHA’larımız Rusya’nın kara saldırılarının engellenmesini sağladı. Karadeniz Tahıl Girişimimiz, milyonlarca insanın açlıktan kurtulmasına yardımcı olurken, diplomasinin başarabileceği şeylerin dikkate değer bir örneğini sundu. Karadeniz’de ticari gemilerin güvenliği bizim için öncelikli olmaya devam ederken, barışın diplomasi masasında kazanılacağına dair umudumuzu sürdürüyoruz. Uluslararası toplum olarak, savaşın diplomatik yollarla sona erdirilmesine yönelik ciddi alternatifler üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Savaşın kazananı olmayacağına ve adil bir barışın kaybedeni olmayacağına inanıyoruz.”
"Terörizmle mücadelede müttefiklerimizden dayanışma bekliyoruz"
Türkiye’nin PKK/YPG/PYD, DHKP/C, FETÖ, DEAŞ, El-Kaide gibi çeşitli terör örgütleriyle eş zamanlı mücadelesine vurgu yapan Kasapoğlu, NATO müttefiklerinden bekledikleri desteği şu şekilde ifade etti: “Zirve sonuç beyannamesinde, terörizmle mücadele, NATO’nun karşı karşıya olduğu ikinci büyük tehdit olarak kayda geçti. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm Türk yetkililer, ülkemizin bu konudaki hassasiyetini ve beklentilerini tekrar gündeme taşıdı. Terörle mücadelede ortak çabaların artırılmasının önemini bir kez daha vurguladık. Terörizm, küresel güvenlik mimarisinin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri olmaya devam ediyor. NATO’nun iki temel tehditten biri olarak gördüğü terörizmle mücadeledeki gayretlerin artırılması, uluslararası barışın sağlanması için elzemdir. Türkiye, PKK/YPG/PYD, DHKP/C, FETÖ, DEAŞ, El-Kaide gibi çeşitli terör örgütleriyle eş zamanlı olarak mücadele etmektedir. Bu mücadele, hukukun üstünlüğü çerçevesinde ve temel hak ve özgürlükleri koruyarak yürütülmektedir. Türkiye, müttefiklerini savunma taahhüdüne sonuna kadar bağlıdır ve ittifak dayanışması çerçevesinde sorumluluklarını her zaman yerine getirmektedir. Ancak dayanışma, sadece Türkiye’nin değil, tüm müttefiklerin dahili gereken bir ilkedir. Bazı müttefiklerimizin, özellikle PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG/PYD ile kurdukları ilişkileri gözden geçirmeleri gerekmektedir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu terör tehdidi, tüm NATO üyeleri tarafından dikkate alınmalıdır. Bir müttefik ülkeye yönelik terör tehdidi, ittifak ruhuna uygun olarak tüm müttefiklere yönelik bir tehdit olarak görülmelidir. Bazı müttefik ülkelerin terör örgütlerine eğitim, silah ve diğer yardımları sağlaması kabul edilemez; bilhassa YPG/PYD’ye sağlanan yardımların Türkiye’ye karşı kullanıldığı açıktır. Türkiye, DEAŞ ve El-Kaide’ye karşı yürüttüğü operasyonları kararlılıkla sürdürmektedir. DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de yenilgiye uğratılmasında en büyük pay Türkiye’ye aittir. Türkiye, DEAŞ’a karşı etkin bir şekilde mücadele etmiş ve 4 bin 500 teröristi etkisiz hale getirmiştir. Sonuç olarak, NATO’nun belirlediği iki temel tehditten biri olan terörizmle mücadelede müttefiklerimizden dayanışma bekliyoruz. Müttefiklik hukuku bunu gerektirir.”
İsrail’in saldırganlığının daha geniş bir coğrafyaya yayılma riski olduğunu yazan Kasapoğlu, makalesinde şu ifadelere yer verdi: “İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları, bölgesel ve küresel gündemi meşgul etmeye devam ediyor. Netanyahu Hükümeti’nin Gazze’de soykırım boyutlarına varan katliamı, zirvede belki de en fazla gündemde olması gereken konuyken, sadece ülkemiz ve İspanya gibi az sayıda ülkenin gündemindeydi. İsrail’in sivillere yönelik ayrım gözetmeyen saldırıları sonucu 37 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti ve bu sayı her geçen gün artmaya devam ediyor. Türkiye olarak, adil bir barış adına atılan her adımı destekliyoruz. Kalıcı bir ateşkesle akan kanın durdurulması, rehinelerin serbest bırakılması, insani yardımın kesintisiz olarak Gazze’ye ulaştırılması ve İsrail güçlerinin Gazze’den çekilmesi başlıca önceliklerimizdir. Ancak bu yönde yapılan girişimlerin etkisiz kaldığını görüyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları uygulanmamakta, Uluslararası Adalet Divanı kararları görmezden gelinmekte ve Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısı tehdit edilmektedir. İsrail’in saldırganlığının daha geniş bir coğrafyaya yayılma riski de vardır. Kalıcı bir ateşkesin tesis edilmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen kararın hayata geçmesini temenni ediyoruz. Kalıcı bir çözümün, 1967 sınırları dahilinde başkenti Kudüs olan egemen bir Filistin devletinin kurulmasından geçtiğine inanıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti olarak, tüm kurumlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımızla Filistin’in yanında olmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi, İsrail yönetiminin NATO ile ortaklık ilişkisini sürdürmesi mümkün değildir. Filistin topraklarında sürdürülebilir barış tesis edilene kadar İsrail ile NATO nezdinde işbirliği yapılması yönündeki girişimleri Türkiye asla onaylamayacaktır.”
Son olarak Kasapoğlu makalesinde şunları yazdı: “Bugün müttefiklerin karşı karşıya olduğu tüm sorunlar, Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren sınamalar olmaya devam etmektedir. Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeler ve terörle mücadele NATO’nun gündeminde yer alırken, Türkiye için de önceliklidir. NATO Zirvesi’nde terörle mücadeleye geniş bir perspektifle bakılması ele alınırken, Türkiye terörle en fazla mücadele eden müttefik konumundadır. NATO’nun en önemli gündem maddesi olan kuzeyimizdeki savaşın bir an önce sona ermesi için çaba sarf etmeye devam edeceğiz. Rusya-Ukrayna savaşına adil bir çözüm bulunması ve bu savaşın diplomasi masasında sonlandırılması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, hem Rusya hem de Ukrayna ile konuşabilen tek ülke olarak barışı sağlama yönündeki gayretini tüm dünyaya ispatlamıştır. Türkiye’nin küresel barışı sağlama misyonu her daim devam edecektir. Ortadoğu’da ve bulunduğumuz bölgede barışın sağlanmasının, küresel barışın anahtarı olduğuna inanıyoruz ve bu yönde gereken her türlü adımı atmaktan çekinmiyoruz”